11 Şubat 2011 Cuma

MAĞRİP RÜZGÂRLARI…


Bülent Tekin

Tunus’tan Mısır’a, Ürdün’e, Suriye’ye ve Cebelitarık’tan Yemen’e esen ayaklanma rüzgârında kendine bir iyilik payı çıkaran Türkiye (var)! Evet, bu Türkiye içerisinde sanki biz yok muyuz? Gençliğimizde (çocukluğumuzda) Arap ülkelerindeki askeri diktatörlüklere “küçük burjuva diktatörlüğü” deyip onu kutsayan biz değil miydik? (Cemal Abdül) Nasır’ı, (Muammer) Kaddafi’yi, (Hafız) Esad’ı ve hatta Saddam Hüseyin’i emperyalizme ve kapitalizme (yani Avrupa ve ABD’ye) karşı desteklenebilir bulan biz değil miydik? Bugün bu rejimlere biz diktatörlük, faşizm diyoruz. SSCB’deki devlet kapitalizmini, yolsuzluğu, yoksulluğu, parti diktatörlüğünü sosyalizm olarak algıladık. Sosyalist sistemden çıkan milyarder oligarkları sistem yıkıldıktan fark ettik! Çin’deki kapitalizmi sosyalistlik sandık ve hâlâ sosyalist diyoruz!

Faşist (Zeynel Abidin) Bin Ali ve Hüsnü Mübarek’e yıllarca lâik lider dedik. Lâikçi, pozitivist görüşlü görünüşleri ezilenleri, tarikatları, İslam’ı ezdikçe-biz onları-modernist ve desteklenir sandık. Oysa lâiklik, milliyetçi bir devlet dini olarak görev yaptı. 150 ton altını yanlarında kaçıran bu faşist hırsız adamlar ABD’nin, Avrupa’nın, İsrail’in dostları oldular. Müslüman Kardeşler (gelinen) bu aşamada kesinlikle faşist değildir. Faşist Bin Ali’nin, Mübarek’in, (Beşar) Esad’ın ve benzeri diktatörlerin düşürülmesinde ittifak yapılması gereken örgüttür. Mübarek’e dolaylı olarak git diyen Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Beşar Esad’ın koruyucusu olduğunu unutmamamız gerekir. Lâikçi görünümlü faşist Beşar Esad, Suriye’de Sünni Müslüman Arapları ve Kürtleri ezerek hanedanlığını yürütüyor. Lâiklik eşinin türban takmaması değildir. Lâiklik, özgürlük ve demokrasi demektir. Her türlü düşünce ve inancın özgür olmasıdır. Oysa bu liderler hırsız ve faşisttirler.

Faşist diktatörleri destekleyen ve zaman zaman da harcayan ABD ve Avrupa’nın (SSCB de bunu hep yaptı!) tavrına bakarak belirlemeler yapmak yanlıştır. Bugünkü ayaklanmaları Arap toplumunun uyanışı olarak algılamak eksikliği gibi. Böylesi bir emperyal ve küçültücü bakış gerçekçi değildir. Sümer ve Mısır uygarlıkları, Yunan uygarlığını bile etkilemiş kadim uygarlıklardır. Tarih Sümer’de başlamıştır. Dolayısıyla ilmin, bilimin, felsefenin, tarımın, tekniğin mucidi bu coğrafyadır. Avrupa ve Amerika bu coğrafyaya göre çok sonraları barbarlığı bırakmıştır. Ben bu konuda diğer yazarlardan farklı düşünüyorum. İlk büyük savaşlar, ilk büyük yasalar, antlaşmalar bu coğrafyada olmuştur. İlk yazı burada bulundu. İlk demokrasi uygulamaları da! İlk dinler burada çıktı. İlk tanrılar da! O halde Arapları ve bu coğrafyadaki diğer halkları modernizmin karşıtı gibi küçümsemek doğru değildir.

Bütün bu çelişkiye-Avrupa’nın bu coğrafyada ileride olmasında!-Mısır ve Sümer uygarlıklarının Avrupa tarafından geliştirilmesi neden olur. Bin Ali, Mübarek, Kral Abdullah, Beşar Esad veya İran Molları, “Kırk Harami” soyguncuları gibi bu kadim uygarlığı soymaktadırlar. Bizim bu devlet teröristlerinin yanında El Kaide’yi ya da Müslüman Kardeşler’i terörist saymamız haksızlık olur. Tuhaftır ki Mübarek’e bağlı milislerin (sivil giyinmiş polis ve paramiliter güçlerin) deve ve atlarla Tahrir Meydanı’na yaptıkları kanlı baskınlar tam da Kırk Haramiler’in yaptıkları saldırılar gibiydi. İşin ilginç tarafı Başbakan Erdoğan’ın bizim gibi yolsuzluğun ve hırsızlığın tam gaz yaptığı bir ülkede otokrasi tipi olması muhtemel “başkanlık sistemi”ne geçmek istemesidir. Saddam tipi trajik sonlar bu fırtınada olur mu-bilmem!-ama ABD ve AB’nin olumlayacağı yeni sistemler oluşturulacak. Bu sistemlerin de halkların ve ezilenlerin kurtuluşunu getirmeyeceğini söylemeliyim. Ticaretin “din”, paranın da “tanrı” sayıldığı bir dingin dünyadayız. Kralların, devlet başkanlarının, cumhurbaşkanlarının, hükümetlerin ve meclislerin hukuk, özgürlük söylemlerini maske edindikleri bir dingin (rahat) dönem bu! Bu yönetici elit yeni tanrılarına (para) biat ederek eski tanrılarını da (kutsal dinlerini) maske olarak kullanmaktadırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder