26 Şubat 2011 Cumartesi

ASLINA DÖN ŞİVAN PERWER!..


Özgürlük, Barış, Emek Ozanları ŞAHTURNA ve Ozan ŞİAR’dan Çağrı: ASLINA DÖN ŞİVAN PERWER
Sanatçı,  hangi tezgahta neyi dokuduğunun farkında olmalı. Sadece, sazın akordlu, şiirin uyaklı olması  yetmez; toplumların, sanat’ın, sanatçının; yazının, yazarın da 'akort  edil-
mesi, ahenkli olması gerek´ diye düşünüyorum, düşünüyoruz…Gerçeklerin berberi, makası vurmalı ki, saçımız dökülsün önümüze; görelim ak mı, kara mı?..
Çığlıklara kulak verelim, çığlık çığa dönüşmeden! Sevgili güneşli dostlar, güneşin güne esnediği günlerden geçiyoruz.
Sözü malum sanatçı arkadaşımız Şivan Perwer’e ve bu münasebetle aynı badireden geçen politik, sanatsal, kültürel toplumsal kesimlere getirmek istiyorum.
Sevgili Şivan, ki her şeye rağmen sanatda ki haykıran, şahlanan, başkaldıran yüreğimin yanısıra, zerafet dilini kullanarak sevgili diyorum sana Ozan Şahturna dostun olarak: Zira, genelde Ortadoğu-Anadolu  halklarına mahsus olan‚ “ya hep, ya da hiç“ aşırı tepkisel hataya düşmekden alıkoymalıyız kendimizi. Yani herkesin kendine göre ve işine geldiği gibi yorumlamağa çalıştığı ahlak, namus edebiyatını ibret verici bir Neyzen fıkrası ile pekiştirelim: Neyzen Tevfik tanıdığı bir subayı ziyarete, kışlaya gider. Subayın ricası üzerine askerlere ney çalar. Sonunda aşka gelip zeybek oynamaya durur. Pantolonun dügmelerini iliklemeyi unuttugunu gören erlerden biri "Efendi amca, edep yerin açıkta kalmış" der. Neyzen oyunu yarıda kesip, ellerini kaldırarak Tanrı'ya seslenir: "Çok sükür sana, nihayet karşıma edebim oldugunu söyleyen bir kulunu çıkardın "
Şivan dostum bilirsin, 12 eylül 1980 faşist cuntasından önce, seninle memleketimizde pek çok konserleri, gözaltıları, polis baskısını, baskınlarını beraber yaşadık. Somut örnekler-
Den, Kapalı Spor Salonu, halk gecelerinde, Ankara ODTÜ gibi yüksek öğrenim etkinlik-
lerinde çok acıları, dirençleri yaşadık beraberce. Pek çok sanatsevenlerimiz, politik, toplumsal ve siyasal önderlikler ve sempatizanları tanıktır bu saydığım birlikteliklerimize.  
Hatta, nice linç tehlikeleri yaşadık, duyarlı halkımız ve öncü demokrat-devrimci yurtsever güçlerimiz, dostlarımız korudu, kolladı bizleri. Dahası 12 eylül 80 cuntas
ı sürgünlerinden olarak, toplumsal yoğun sanat, kültür maratonunda avrupa’da uzun yıllar beraber sahne-
leri, proğramları, şimdilerde demokrat, özgürlükçü, aydın geçinen ve kraldan çok kralcı olmağa yeltenen pek çok sanatçı yazarım  diyenlerin, geçmiş zorlu dönemlerde  katılma-
ğa, sahne almaya cesaret edemedikleri newroz gecelerini, sol, emek etkinliklerini vd. toplumsal, kültürel aksiyonlarda Stranları, türküleri paylaştık seninle, bir çok sanatçı dostlarımızla ve ozan Şiar’la yan yana, can cana.
Şivan dost, linç kampanyası korosuna katılarak sana saldırgan, agressif bir sanat ahkamı kesmeyeceğim ve ne de zaman, zemin kollayıcı kimileri gibi, vurun abalıya diyerek kendi-
lerine sanatda ve sözümona aydınlık taslamada daha da yer açmak için sana saldırmağı bekleyen basit fırsatçılardan olmayacağım, olmayacağız bu satırların yazarları olarak.
Ne de kişilere tapınma, seni olağanüstü göklere çıkarma telaşında olan tekkecilerden olmağı zul sayarım sanatıma, insanlık-emek-özgürlük bedellerime!
Meşhur Kürt deyimlerinden ‘‘Gotiyan Pêsiyên Kurda Agır berda kayê xwe da ber bayê. - Samanı ateşe verdi, kendisi kenara çekildi‘‘ kara kazan kaynatan karacı fırsatçılardan olmadım, ama şapkanı önüne koyup, aklı selim düşünmen de kaçınılmaz bir görevdir senin için. Bu mihvalda,  vicdanı, gerçekleri ve hak ettiğin eleştirileri göz ardı etmeden terazinin kefesini adil tutmağa çalışacağız.
Şiwan can, Diyarbakır (Diyarı-Bekir) zindanlarında Mazlum’ların (ki, sevgili Mazlum Doğan’ın öğretmen  abisi değerli Delil Doğan’ın muhteşem eseri olan, seslendirdiğin Cane Cane bestesini anımsa. Ateş çemberinde bedenlerini ateşe vererek Newroz ateşi yakanları unutma dostum. İşkence tezgahlarında onurluca direnen yoldaşlarımızı, zu-
lümden, kıyımdan geçirilen milyonca halkımızı, onuru.  İffeti, kültürü ile oynanmak iste-
nen çilekeş Kürt Halkını ve emekçi Türkiye Halklarının, ağır bedeller ödeyen devrimci değerlerini düşün!
O zaman ki koşulların yetmezliğine ve deneyimsizliğine rağmen, Ezilen Halklarla dayanış-
macı bedeller ödeyen, ser verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya’yı (ki, Diyarbakır zin-
danlarını beraber paylaştığım ser verip, sır vermeyen sevgili İBO ile)  Yine bedellerini öde-
yerek güzel adlarını nakşettiğim sevgili Deniz, Mahir’leri, Ulaş, Yusuf Aslanları,  emek türkülerimde, destanlarımda yaşattığım eserlerimde  Pir sultan sultanı, Bedrettini düşün, Dadaloğlu’nu. Şivan dostum, yek diğerimize sevgi, saygıda kusur etmedik.
Birbirimizi onure ederek  anons ettik, selamladık sanatımızı mücadelemizi seninle. Birlikde paylaştıklarımıza ve yaşadıklarımıza dair somut kısa anekdotlar  düşerek, finalde güncel asli temamıza değineceğiz. Sen de bilirsin ki, gerek 12 mart 970 lerde, çeşitli iller-
de, bir çok dönemlerde yattığım hapis yılları, 12 eylül 80 sürgünü, yasakları, baskıları, zu-
lüm düzenlerinin işkencelerini yaşayan bir kadın Halk Ozanı Şah Turna olarak umut, sev-
da, özgürlük, barış türkülerimin, barış, mansur deyişlerimin yasaklarını yaşadım, yaşadık!
En zor dönemlerde ve en ağır olağan üstü zifiri karanlıklarda Emeği, Özgürlüğü ve Pir sultancı direnişi yaşayan ve yaşatan bir ozan dostun olarak sana ve toplumumuza söz söyleme, mesaj verme hakkım, hakkımız var sevgili sanatsevenlerimin, yoldaşlarımın,
canlarımın taktir buyuracakları ve onay verecekleri gibi. Ağır bedeller ödeyen bir halkın,  emek-özgürlük mücadelesinin, ağır bedellerini ödeyen sanatçıları olarak,  ödenen bedel-
lerin üzerine oturan veya zor dönemlerde susup, geniş günde bol ahkam kesenlerden ve davanın rantına konanlardan, kimi hazırlop sanatçı yazarlardan olmadık bilindiği üzere.
Veya kimi göz altılar, bir kaç davalarla, mahkemelerle sınırlı değildi,  medya şovuna
yansımazdı bizim davamız, ödediğimiz ağır bedeller!Dostlar,  kimi tavuklar var ki, küçük bir yumurta için kuru gürültü çıkarırlar. Tıpkı, kimi
horozların başı boş küllükte eşelenip, tozu dumana kattıkları gibi…
Kirlilerin başa çekildiği, temizlerin taşa ekildiği; çelişkili, isli puslu dönemi yaşıyoruz ne yazık ki!  Çeşitli iktidarlar, hükmettiği erk sahibi dönemlerinde,Marie Antoniette’den bakire Meryem çıkarma, hokus pokus ile’ halkı kandırmak adına renkden renge girerler!’
Filozof Musa Anter’i, güzel yorumladığın “Kine em” şiiri ile ünlendiğin Cigerxun’u düşün.
Faili meçhuller demeyeceğim, zira, faili belli olan kirli savaş rantçılarına, derin güçlere karşı hafızanı tazeleyerek yeniden bilenmeni bekliyorum.  Aslan parçası yürekleri, kat-
ledilen, bombalanan köyleri..Sevdasını yaşayamadan zindanları boylayan yüzbinleri...
Hasılı, kitaplara sığmayacak acıları bal eylediğimiz destanımsı ağulardan süzülmüş şerbe
timizi. Yar yanağı yerine, yalçın dağlara sarılan civan gençlerimizi düşün. Sürgünlerde memlekete, yoldaşlara, yar, yarana ve gül benizli çocuklarımıza özlem çekenleri düşün.
Sevgili Şivan, gerçek  sanatçılar, onurlu insanlar yaşadıkları ile değil, yaşattıkları ile yaşarlar ancak, tarihin ve insanlığın silinmez sayfalarında.
Eleştiri konusu yaparak gündemde tutmaya çalıştığın Dil konusuna gelince; bir halkın kendi kültürünü, dilini öğrenmesi ve yaşaması en doğal hakkıdır ve hatta gereklidir. Hem kendi kültürünü yaşatması, hem de güzel bir edebiyat, sanat, icrası açısından ve  hem de dünya Halklar bahçesine bir demet renkli gül sunabilmek babından. Ancak, olayı, tarihsel süreci ve ağır bedeller ödenen mücadeleyi salt bir Kürtçe bilip, bilmeme konusuna indir-
gememen gerek. Zira, bugün sözümona köy korucularının büyük bölümü, jitem ve  Hizbul
lah gibi kontra örgütlerin sorumlu ve sempaztizanları  pek çok yurtsever, demokrat, dev-
rimcilerin katilleri iyi derecede kürtçe konuşuyorlar. Pek çok aydın, devrimci ve işkence tezgahlarında direnen Yiğitler var ki, gerek dillerini öğrenmeğe fırsat bulamadıklarından ve gerek se egemen sistemin asimilasyon ve inkar politikaları gereği anadillerini öğrene-
mediklerinden dolayı Kürtçe’yi konuşup yazamıyorlar! Şimdi burada ölçü salt dil mi ol-
malı? Sana ve haberdar olmayanlara çok önemli bir hapisler ve zindan hayatımdan örnek vereceğim konumuzla ilgili yazdıklarımı kanıtlamak adına.  Çeşitli dönemlerde yattığım hapis yıllarımda ve uzun yıllar sonra sürgün dönüşümde 1991 de Ankara siyasi şube dal grubunda Ozan Şiar’la tutuklandığımızda (ki, seninde sevip okşadığın, Avrupa’da  bera-
ber bir konserimizde omuzunda taşıdığın kızımız sevgili Şafak daha bir yaşında idi, o mi-
nik yavrumuz da göz altı sendromunu yaşadı, ağır baskı koşullarında,  göz altında ana sütü emzirmeğe  kısa süreli izin çıktı!) Baskı zulüm  ortamında ifadelerimizi alan Ali takma isimli Kürt kökenli emniyet amiri polis, doğru düzgün Türkçe konuşamıyordu, telaffuz dahi edemediği Türkçe sözcükleri düzeltmeye çalışıyorduk ifade tutanağında. Kürtçe şivesinden belli idi Kürt asıllı olduğu. Keza pek çok işkencelerini yaşadığım Türk asıllı polislerin, hatta aydın geçinen Türklerin doğru düzgün Türkçe dil bilgisini, gramerini bilmediklerine, bir avrupalı entellektüel kadar kendi dillerine müdrik olamadıklarına tanığız,  tanığım dünyayı dolaşan bir sanatçı, aktivist olarak. Yani direnen, haykıran bir halkın her türlü hata ve sevabına rağmen, ağır bedellerini salt Kürtçe bilip bilmemek gibi  dil konusuna heba etmemek gerek. Biraz hoşgörü, biraz empati, biraz anlamak  gerek.Tabii ki Arşimedin manevalası gibi bir araç değil yalın istem. Dünyayı bir anda yerinden oynatamayız; ama en azından bir hareket, bir kıpırtı gerek!
Yaşamını, sanatını, emeğini ve bedellerini Halka, Halklara, emeğe, özgürlüğe adamış bir sanatçı aydın olma sorumluluk duygumla sana seslenmek istedim. Seninle yaklaşık 35 yıl gibi uzun  sanat, mücadele ve emek köprülerinden geçtik; gerek memleketimizde, gerek se yurt dışında çok kez aynı sahneleri, silinmeyecek kalıcı anıları paylaştık.  Ki, sanatımı-
zın zirvesinde bizler sanat icra edip, kitleleri, halklarımızı coşup ve coşturduğumuz zorlu yıllarda,  bu gün adları popülere, demokrata  çıkanların büyük bölümü sahada, sahneler-
de yoklardı veya cesaret edemiyorlardı, rizikoyu göze almaktan imtina ediyorlardı  ağır bedel isteyen yapıtlar üretmeğe veya icra etmeğe!
Dahası,  şu veya bu oranda aramızda ki sevgi, saygı ve hukuki bağımızdan dolayı sana serzenişde bulunmak, aşırı duygusal yanlarını, söylemeye dilim varmayan, nezaketim elvermeyen yönleri belirtmek isterim. Kamplaşma ve kutuplaşmalar  arasında kalıp, hırpalanmanı, hatta git gide hiç arzu etmediğim ızdıraplı sonuçlara katlanmak zorunda kalmana gönlüm razı olmuyor. Herkes kendini dara çekmeli, yoklamalı bu konuda. 
Mevla’nın güzel sözü: ‘‘sinek at sidiğine konmuş, kendini denizde sanmış’‘ anlamlı sözü-
ne  yine enel-hak Pirsultan yolunun yolcularından Teslim Abdal’ın güzel değişlerinden ‘‘Gel ha gönül havalanma, engin ol gönül, engin ol’‘
 Gerçek dost, acı da olsa söylemeli gerçekleri. Zira gerçekler bazen acıdır. Bu yazımızı yazmayacaktık, ancak son zamanlarda günlerdir bu konu gündemden düşmediğimden ve hakkında  kimi spekülatif haberler yayınlandığından, açıkça yazma ve duyarlı kamuoyunu bilgilendirme gereği duydum.
Anımsarsan hanemizi Berlin’de zarif çiçek buketinle ziyaretimize geldiğinde, o zamanlar sana kimi dostça önerilerde, telkinlerde bulunmuştum. Hatta, burası yeri değil, ama sana yapılan kimi nahoş hareketleri eleştirmiş, muhatabı olduğun ilgili çevrelerle konunun, sorunların dostluk, dayanışma, kaynaşma, karşılıklı özveri ortamında çözülmesini istemiş ve belli süreç sonra da kimi sorunların çözümünde mesafe alınmışdı. Ki, kimileri gibi yüze gülüp arkadan atanlardan, yahut fırsat düşkünü namertlerden olmadık. Ama gıya-
bında sanatını ve seni himaye etmiş; Şivan kolay harcanmamalı demişdim.  Önemli tarihsel tanıklar, kanıtlar mevcuttur.
İnsanlar, kadrolar, önderler ve  bu arada sanatçılar da hata yapabilirler, ama önemli olan hatadan dönmek, bunca bedelleri, sanatı bir kalemde silip atmamakdır.
Sevgili Şivan, mal, mülk, para ve şöhretler saman alevi gibidirler...
Heyhat, gün olur, devran döner, şöhret ışıltıları, sahnelerin baş döndüren isli ortamlarında ve ekranların puslu şöhret camlarında  kaybolurlar.
Unutma ki; İnsan çoğu zaman dünya-
nın hakimi olsa bile, bazende küçük bir kalbin esiridir...Yani, biz sanat erbabına düşen görev, gönül adamı olmalıyız biraz da. Politikanın, gündelik taktiklerin ve yerine göre kaygan zemin olan siyasetin  sert, hırçın kayalıklarında büzülüp kalmak yakışmaz sanat, düşün insanına! En sert üslubumuzda ve mesajlarımızda bile sanatkarane, desenli ve nakışlı olmalıyız.
Aslolan insanlığın, halkların gönlünde yanıp, sönmeyen köz ateş olabilmekdir.
Şöhretlerin en alasını yaşamış bir dostunuz Ozan Şahturna olarak, insanlık, mazlumlar, emek, ene-l Hak felsefesi ve garipler uğruna o fani şöhretleri teptim! İsteseydim, değerle-
rimizden taviz verseydik, ben de, biz de  Tv. ekranlarının ve protokollerin baş köşelerinde olurdum, olurduk. Ki, zamanında o tür avutucu davetleri, onureleri, plaketleri, hatta, erişil-
mesi zor onur ödüllerini tattım memleketimizde ve pek çok ülkelerde. ismimi Şahturna olarak Anadolu halklarında çocuklarında onurla, sevgiyle yaşatanlar var çeşitli halk ke-
simlerinde ve ovada, dağda, çeşitli sanatsal kültürel, toplumsal öncü kadrolarda. Yüreğimizden süzülen umut, sevda türkülerimizle ve sevgi, gurbet, özlem yüklü renk bahçesi şiirlerimizle,  susmayan sesimizle umudun türkücüsü olmağa devam edeceğim, etmeliyiz. Seni de , beğendiğim sesinle ve yıllardır yok sayılan bir halkın önemli sanat temsilcilerinden olarak bu kervanda kalmanı arzu ediyoruz  şahsım, Ozan Şiar ve halkımız, sevenlerimiz, dostlarımız, yoldaşlarımız adına...Hep zalime lanet olsun demek ve yine de boyun eğmek hiç kimseye, hele ki halkından sorumlu olması gereken gerçek sanat erbabına yakışmaz! Dostlar, realistçe, riyasız ve yürekden ifade etmek isterim ki, ‘zalime boyun eğene lanet olsun` demeğe dilim varmıyor, ama biraz da zalimin zulmüne gark olanlar kendilerini sorgulamalıdırlar gayri!
Bu memlekete gerçek sanatçılar, yürek dağlayan sesler, ağzına fermuar çekmeyen aydın-
lar, ve salyangozlar gibi büzülmeyen siyasi kadrolar gerek dostum. Evet, bir saantçı kim-
liği ile Şivan kolay gelmez . Ama, bilince çıkarılmalı ki; cam kutusu Tv ekranları, konserler
de ki alkışlar dört duvar arasında kalıp, donarlar. Aslolan mazlum insanlığın, emeğin,
özgürlüğün kanallarında, sevdanın, yüreğin ekranılarında  yaşayabilmek, can olan canda alkışlanmakdır Şivan dostum.
Seni tenzih ederek açıkça altını çizerek belirtelim ki,  kuru, yavan halk dalkavukluğunu bir kenara atmalıyız. Kelepçenin karasında güvercinler uçsun, ama onurluca, özgürce, can cana! ‘‘Kurtla yiyip, çobanla ağlamak‘‘ yak
ışmaz insan olana.
 Sana dostça serzenişde bulunduğumuz, sanat, emek, insanlık mücadelesi yoldaşım  sev-
gili Ozan Şiar’la yazıp bestelediğimiz yürek atışı şiirlerimizle ve umudun, sevdanın, öz-
gürlüğün ve onurlu barışın sesi türkülerimizle selam yolluyorum turnaların kanadında dost bildiğim Şivan’a, Halkımıza, yüreği insanlık çarpanlar adına, karanlıkların inadına!...

Yürek atışı stranlar, umut, türkü tadında sevgilerimizle...

Hozan Şah Turna  Sanatçı, Aktivist
Ozan Şiar  Yazar, Sanatçı, Yönetmen
ŞAHTURNA Kültür Sanat Evi
www.sahturna.com 
www.siarcan.com   ozan@sahturna.com    info@siarcan.com

ASLINA  DÖN ŞİVAN PERWER

Kine em söz Cigerxundan

Cane cané Delil
Doğan
Bize uzak Yavuz Kağan
Nesline dön Şivan Perver
Horoz küllüğünde öter
Yabanda kaybolur yiter
Beyaz saray zehir tüter
İsline dön Şivan Perwer

Arşa ulaşsın gür sesin
Mazluma gitsin nefesin
Ozan Şahturna can desin
Sesline dön Şivan Perwer

Amaç bağcı dövmek değil
Dostça sitem sövmek değil
Engin olda halka eğil
Usluna dön Şivan Perwer

Denize akmayan dere
Kurur  gitme,  gel bir
were
Stran, türkü yöre yöre
Faslına dön Şivan Perver

Ak kara, kara ak olmaz
Işıksız fener yakılmaz
Bu devran kimseye kalmaz
Haslına dön Şivan Perwer

Onurluca olsun barış
Özgürlükse dostça yarış
Hak adalet karış karı
Yaslına  dön Şivan Perwer

Ozan Şiar şiarımız
Zulme elvermez zarımız
Ova dağlar diyarımız
Aslına dön Şivan Perver
Söz Müzik Ozan ŞİAR Barış Anası ŞAHTURNA
Yorum  Hozan Şahturna  Ozan Şiar Can Şafak Melodi & Şirin

ATEŞİ YAKAR GÜNEŞİM!
Ateşi yakar Güneşim
Yıldızları AVUÇLARIM
Doğmadan bin yıllık yaşım
İnsanlığı AMAÇLARIM!...
                               
Dolu aktım, boşa doldum
Denizlere buhar oldum
Güze kışa bahar oldum
Düze çıkar YAMAÇLARIM

Şah Turna şakır dalında
Rengim var gülün alında
Mazlum insanlık yolunda
Çekildi tel tel SAÇLARIM!.

Söz ve Müzik Halk Ozanı Türkü Ana ŞAHTURNA
Düzenleme ve Yorum: Ozan ŞİAR

Söz Müzik Ozan Şiar
Özgün Yorum Aşık Şah Turna (Türkü Ana Şahturna)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder