26 Şubat 2011 Cumartesi

Hasan Şahingöz...

Hasan Şahingöz cezavinden güçlü kalemiyle yazılarını yazmaktadır. Bende bu güçlü kalemin sesi olmak için sizlerle buluşturmaya çalışmaktayım. Ali Ziya Çamur, onunla ilgili yazısını yazmış ve bu nedenle ben bu değerli dostumun yazısını  sizlerle paylaşmak istedim.

   1Nolu F Tipi Cezaevi T55 Tekirdağ

    Hüseyin Habip Taşkın

     Newroz Gazetesi 


A. Z. ÇAMUR:“Hasan Şahingöz, Demir Parmaklıklardan Şiir Süzüyor"

        Hasan Şahingöz,[1] F tiplerinde geçen yaşamını şiirle anlamlı kılma çabasında olan; şiirin kanadında çelik pencereleri, beton duvarları aşabilen bir şair.

        “Ben Bir Hapishane Kapısıyım” adlı bir şiir kitabı yayınlandı. Devrimci soluğunu özgürce haykırdığı için alanlarda, eylemlerde, direnişlerde; şimdi tutsak.  Ama bu tutsaklığı, onun hayata müdahil olma çabasını gene de engellememiş. Şimdi de şiirleriyle alanlarda, eylemlerde, direnişlerde devrimci soluğunu özgürce haykırmaya devam ediyor: “Eylemin bittiği yerde şiir başlar.”[2]
        Hasan Şahingöz’ün şiirlerinde, umut diye gide gele aşındırılan, açılınca zulüm gelen kapılardan; kimileri için ardına kadar açılan, kimileri için sonsuza kadar kapanan kapılardan söz eder. Kapılarla yaşam arasında bir ilişki kurar:”Kimi küser kapıya çıkmaz / Kimi bir daha dönmemek üzere kapatır çıkar / Kimi nere gitse kapı dışarı edilir / Kimi kapıdan baş köşeye buyur edilir / Dardaysanız çalarsınız kapıları / Karaysa bahtınız nere gitseniz duvar…….”  Şairin şiiri yaşantısının izdüşümü gibidir: “Şiir bir yaşantıdır; bize el koymuş, içimize taş gibi oturmuş olayları, olguları biçimlere, kalıplara dökme işidir.”[3]
        Bir hapishane kapısında, insanoğlunun bitmeyen serencamını görür. Bu kapıların ardındaki işkence tezgâhlarını, kendilerini meşale ederek yarının şafaklarını tutuşturanları, F tiplerine direnenleri, 19 Aralık’ta yaşananları, “yaşama dönüş” operasyonuyla yaşamı karartılanları şiirin tezgâhında dokuma çabasını sürdürür. “Şiir, okuyanın yüreğini bir cam gibi çizip acıtmalı.”[4]
        HASAN ŞAHİNGÖZ KİMDİR?
Hasan Şahingöz, 1971 doğumlu ve 1994'ten beri Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’nde devrimci tutsak olarak bulunmaktadır. Onun adını önceleri Tekirdağ F Tipi'nde sonu gelmeyen saldırılara karşı yükselttiği sesleriyle, dışarıya sızabilen yazılarıyla öğrendik. Sonra F tipi devrimci tutsaklarıyla birlikte içerden elle yapılmış Eylül adlı bir sanat dergisi çıkardılar. Yazı kurulundaydı Hasan Şahingöz. Sonra devrimci dergilere şiirler göndermeye başladı. Dergimizde de bir şiiri yayınlandı.  Şimdi de ilk kitabı yoldaşları aracılığıyla okurlarla buluştu. “Hiçbir şey düşünmediğimiz zaman bize dünyayı hatırlatan sözün çağrısıdır”[5] onun şiiri.
Şiirlerinde acısı unutulmaz 19 Aralık direnişini şöyle şiirleştirmiş Hasan Şahingöz: O gün duydum: “Teslimiyet mi, ölüm mü?” / diyenlere karşılık ÖLECEĞİZ /diyen evlatların / bıkıp / usanmadan / dövüyor / acı / yüreğimizin / kapılarını / diyen anaların haykırışlarını”    
Mermilerle delik deşik edilen, ateş topuna çevrilen bedenleri, korkusuzca ölümün üstüne yürüyenleri bayraklaştırıyor şiirlerinde. Ve isyan belgileri şiir oluyor dilinde: “Bir / Bir/ Toprağa düşürdüklerinden fışkıranlar / Seni yere serecek ZULÜM / Estirdikleri fırtınada / boynun / devrilecek / Ölüm!
ŞİİR ANLAYIŞI:
Hasan Şahingöz’ün şiir anlayışında kesin çizgiler yok. Yaşadıklarıyla okudukları arasında kurduğu paralel çizgide, kimi zaman kendi özgün bir şiir diliyle, kimi zaman, diğer devrimci şairlerden aldığı miras doğrultusunda şiirler yazıyor. Ancak fark edemediği bir nokta var: “Şiir nesnel gerçekliğin  öznel bir yansımasıdır.”[6] Bir arayış şiiri de denebilir onun şiiri için. Estetik kaygılar ön planda değil, ama şiirlerinin incelikten de yoksun olduğu söylenemez: “Çok doldurma saki, aman! / İçemem bu kadar yalnızlığı”
Bir kavga şiiridir Hasan Şahingöz’ün şiirleri; bir dalında vurulup düşenlerden, bir dalında vuruşanlardan, bir dalında emperyalist zulmün altındaki halklardan ses alıp ses veriyor Hasan Şahingöz. Ama şu savsözü de yadsımamak gerekir: “Şiirde bir “tez”in bulunması, şiirin iyi bir şiir olmasına yetmez. Şiirin amacına ulaşması için “tez”in sanatsal öğelerle birleşmesi, bütünleşmesi gerekir.”[7]
  
         KONU:
         Hasan Şahingöz şiirlerinin konu coğrafyası, F Tipi cezaevi direnişlerinden başlar; devrimci mücadelede yitirdiklerimizin can verdikleri yerlerde soluk alır; dünyadaki ezilen halkların devrim ve özgürlük çığlığı attığı her yerdir. Ama başat olan hapishaneler, hapishane kapıları, hapishane duvarları ve bu duvarlar ardındaki devrimci tutsakların umutları, özlemleri, duyarlıklarıdır. Kavgaya gidenlere selamlar, sevgiler salınır bu şiirlerde: “Duyduk ki / kınalayıp ellerini / Yeni bir güne devrilirken gece / Alnında parlayan yıldızdan / Sıcak bir selam göndermişsin bizlere // Güle güle canımın içi / Güle güle gözbebeğim/ güle güle / Kınan kutlu / Yolun açık olsun”
        Bu tür şiirlerinde umutsuzluk değil, dostları kavgaya giderken eli kolu bağlı olmanın sıkıntısı vardır çoğu zaman: “Heeeeeeey, atlı!  Var git sen, var git yoluna / Gelemem, gelemem ben şimdi / Ne yorgunum, ne umutsuz, ne korku içinde / Ellerim ellerim diyorum atlı, ellerim kelepçeli,/Ayaklarım prangada hepsi bu / Hepsi bu atlı!” Elbette, “Hayatın saldırısına direnebilmek için, hayatı içine alan bir gürültüdür şiir. Kendi içinde döver o gürültüyü, terbiye eder.”[8]
Halkın yaşamı ve sıkıntıları da onun şiirlerinde önemli yer tutar.“Üzüldüğüm” şiirinde olduğu gibi: “Seni diyorum açlığa gömerler /Seni yoksulluğa gömerler / Deprem der, sel der / Kefensiz gömerler / Seni bu hale düşürenleri EY HALK / Devlet töreniyle gömerler.” Bu açıdan şairin sorumluluğunu doğru yerine getirdiğini de söyleyebiliriz: ”Gerçek şiir, gerçekliğin, sosyalizm adını verdiğimiz mutluluğa doğru yol alan gerçekliğin şiiridir; bu şiir insan ruhunun ışığıdır, karartılmaması, herkesin iyiliğine kullanılması gereken ışığıdır.”[9]

        ÖZ:
        Hasan Şahingöz’ün şiirleri düzyazı ile bağını toptan koparmamış şiirlerdir. “Düzyazıyla şiir arasındaki ayrım dilseldir, yani biçimdir.” [10] Yer yer anlatı düzeyine de düştüğü olur:”Gün olur gelir bizimkiler / Kanlı ve partal elbiseleri içinde / Kim bilir ne de heybetlidirler”  Düzyazıya düştüğü yerde şiirin soluğu da azalmaya başlıyor: “Şiir atla uçuş, düzyazı yürümektir.”[11]
Ama kimi zaman konuşma dilinin özelliklerinden fışkırtır şiirini, son dizelerde patlatır şiirin özündeki espriyi: “-Kurşun mu yemiş? / Yok daha neler… / Yapma gözüm / Kurşunla olmaz onun işi / Besbelli yine bir / ‘Çat kapı’ katliam işi”
        Onun şiirlerinde Nazım Hikmetten Nihat Behram’a devrimci ozanların ana çizgileri vardır. Ünlemleri çoğalttığı şiirlerde sesi Nihat Behram’ı ansıtır: “Vurulup düştü biri / Vurulup düştü içimizden biri / Vurulup düştü sırtından… / Vurulup düşen yatarken kanlar içinde /yatarken dağ gibi”
        Orhan Veli’yi de seviyor Hasan Şahingöz. Ama tavrı elbet ondan farklı. Kimi zaman onun şiirlerine benzetir, kimi zaman onun şiirlerine göndermeler yapar. Orhan Veli’nin Rahat şiirine nazire yazılmış şiirden birkaç dize: “Açlık olmasa şu dünyada / Yoksulluk olmasa / İşsizlik olmasa/…Akan kan olmasa / …Uçurtmalar yapsa rengârenk sortileri”  Orhan Veli’ye gönderme yapan şiirinin adı da “Orhan Velili Şiir”dir: “En iyisi pencere Orhan Veli, / En iyisi pencere de / Burası F Tipi / El kadar havalandırmada / duvar yedi metre / Ne gökyüzü, ne gökyüzünde kuşlar / İstese de istemese de Orhan Veli / Burada herkes rakı şişesinde balık biraz!”
        Bunca yanına karşın, insancıl bir romantizmin izlerini de buluyoruz şiirlerinde: “Şiirini yazsam diyorum, şiirini / Akıtsam bakışlarını dizelerime / Nehir nehir akıtsam / Mahpushane demirlerini eriten gözlerin / Yoksa eritir mi benim dizelerimi de?”
        Hasan Şahingöz’ün şiiri, bir gelişim şiiri, yolun başlangıcında henüz. Düzyazı dili şiirinin soluğunu kısıyor. Öyle ki, dizelerdeki cümlelerde bile devrik cümle çok az. En önemli eksikliği, üslûp kaygısı oluşturamaması… “Şiir, bir üslûp arayışıdır, bir aralık kapı bulup  oralardan çıkıverme çabasıdır.”[12] Ama duruşu sağlam. Dilerim cezaevinde değerli şairlerimizden çokça şiir ve şiir poetikası üzerine kitaplar okur. Görecek ki, şiirinde düzyazıya yaslanmaktan doğan eksiklik ve yanılgılar fark edebilsin. Daha iyi bir şiir maratonuna sesini hazırlayabilsin. Sesini yarınlara yükseltebilsin. Ancak “Şiirin çığlığı kendi içinde olmalı.”[13]
        BİÇİM:
        Hasan Şahingöz, 61 sayfalık kitabında 32 şiire yer vermiş. Bu şiirlerde biçim açsından belli bir yapı yok. Şair, farklı yapılar üzerinden kurmuş şiirini. Bu durum, belki de şairin farklı denemelerinin sonucu. En uzun şiiri, 19 Aralık toplukırımını anlatan ve kitaba da adını veren “Ben Bir Hapishane Kapısıyım” 13 sayfa yayılmış biçimde farklı biçimlerle oluşmuş şiir. Öyle ki, bazı dizelerde sözcükler ses ses alt alta getirilerek oluşturulmuş:
y
ı
k
ı
l
a
s
ı
n demekle yıkılmaz  
 Bu tür denemelerde şair cezaevlerinden yükselen çığlıkları ses ses, acısını duyumsayarak vurgulama amacını gütmüştür.        Şiirde genellikle kesikli dizeler az da olsa vardır.  Ancak bazı şiirlerinde iki uzun dize arasına sona alt alta tek sözcüklük dizelere rastlanır:
Taa o güne kadar her şeyim oldu
                            telaşlandığım
                            heyecanlandığım
                            neşelenip
                            hüzünlendiğim
O güne kadar… Ağladığım hiç olmadı.
        Hasan Şahingöz pek uyak kullanmıyor. Tesadüfen oluşmuş gibi ender uyaklar vardır: ölüm/zulüm gibi… Buna karşılık bol bol redif kullanıyor: “Çal+mak ile aç+ıl+maz / Vur+mak ile kır+ıl+maz” ; “İyiyi de gördük kötü+y+ü de / Zulmü de gördük pürüpak neşe+yi de” örnekleri durumu somutluyor yeterince.
        Bunların yanı sıra Tekrir sanatını da bolca kullanarak şiirine ses ve yankı katmak istiyor. Dizelerde oluşturamadığı sesi tekrarlarla ahenge dönüştürmek istiyor: O gün ben hissettim yanık insan etinin kokusunu / O gün ben tattım barutu / O gün ben tattım kanı / O gün tattım ben acıyı / O gün ben AĞLADIM”… “Birileri bizleri çağırıyor / Birileri, bizleri tanımıyor, ama çağırıyor Günün her saati çağırıyor / Bizleri çağıran birileri / durmadan çoğalıyor”…
        Ünlemler de öne çıkıyor Şahingöz’ün şiirlerinde.  Bu ünlemlerde şair, dışarıda çarpışanlarla birlikte soluk alıp veriyor dağlarda:”Heeeeeeey, atlı! / Yüreği, / Yüreği sevda sevda sevdalarla dolu/Atı kızıl / kendi kızıl atlı”  Şiirlerinde soru sözcüklerini kullanan şair, hayatı sorguluyor şiirinde. Ama cevabını da kendi veriyor çoğu zaman:Sen nesin? / Ben bir denizim / Tüm nehirler bana akar. /// Sen nesin? / Ben bir dağım / Tüm asiler bende saklanır.”
         İmgesiz bir şiir yazıyor Hasan Şahingöz… Bu önemli bir eksiklik. Elbette “imge”den kastettiğimiz, şiiri boğan, örten, labirentleştiren imge değil. Şiirin yapı taşı olan, düzyazı yürürken şiiri uçurtan şeydir: “Şiir imge hâline gelmiş düşüncedir. İmgeyle belirtilen düşünce somut olmayıp da aldatıcı ve eksik olduğu zaman imge bundan zarar görür ve sanatsallığını yitirir.”[14] İmge şiirin dilidir: Şiir dildir, ama gündelik konuşmanın sürekli üretmediği etkiler üreten bir dil.”[15]
        SONUÇ:
       Hasan Şahingöz, demir parmaklıklardan, taş duvarlardan süzdüğü şiirlerinin örgüsünde, F Tipi zulümlerinden, kahpe kurşunlardan, dağlarda ses alıp ses verenlerden; yoksul, ezilen ama onurlu insanlardan motiflere yer veriyor. Örgünün atkı ve çözgüsünde şiir adına eksiklikler, sorunlar olsa da, örgünün arasından demir parmaklıkları, taş duvarları delip geçerek dizelere yansıyan duyarlık şiiri bizim için önemli kılıyor. Ama yoğunlaşma eksikliği duyumsanıyor şiirlerde: “Şiir, ender mekânda en yoğun etki yaratmaktır. Şiir, yoğunlaştırılmış edebiyattır.”[16]
        Şiirleri bir hapishane kapısından çıksa da, insana ve insanlığa dair bir kin yok içinde şairin ve şiirlerin. Tam tersine, sonsuz ve kalıcı bir barışın özlemi var. Tıpkı aşağıda yer derdiğim Kardeşçe şiirinde olduğu gibi.
        Şiir evreninde yolun açık olsun Hasan Şahingöz. Demirli pencerelere değerek geçen rüzgârlara yazdığın şiirlerin, hedefine yürüyen bir mermi gibi zulmün, kahpeliğin, katillerin, katliamcıların yüreğini bulacaktır. Ama bu şiirlerde dostlara da pay vardır. Bir gül yaprağına yüklü özlemler, sevgiler, inançlar, umutlar; şairin yüreğinden çıkarak bizim yüreğimizde yeni tohumları filizlendirecektir. Şairin “Umduğum” şiirinde söylediği gibi:
Küllerimi savur gökyüzünde
Uçsun dağılsın ülkeme
Gün olur tohum olur her biri
Büyür, yeni bir ülke getirir size.

 Ali Ziya Çamur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder